Aile Terapisi - 1 (Alıntı)

Hayatın mükemmel bir tablo olduğunu düşünüyordum. Babam sonradan evlendiği ve öz annem kadar çok sevdiğim cici annem ve ben, taki o güne kadar. Evimizde bomba patladığında lisedeydim, okuldan eve geldiğimde ön kapımızda bavullar ve kutular buldum, kapı kilitliydi. Zili epeyce çaldıktan ve bir kaç kez vurduktan sonra annemin ağlamaktan şişmiş yüzü yandaki pencerede göründü, içeriye girmem için kapıyı açtı, ben girdikten kapıyı yeniden kilitledi. Anlaşıldıki eve zamansız gelen annem babamı başka bir kadınla yakalamıştı, hıçkırıklar içinde bana sarılarak anlattıklarından öğrendiğim babam yeni bir aşka yelken açmıştı, kapıldığı yeni aşkıda ondokuzuncu doğum gününü kutlayalı çok olmamıştı. Kırk sekiz yaşındaki zengin bir iş adamı için fena parça değildi elbette, kız içinde büyük piyango, tek sorun küçük sevgilisiyle aşna fişne yaparken babamın cici annemle evli olmasıydı, dahada kötüsü annem içeri girdiğinde o küçük azgın pilici kendi yataklarında beceriyor olmasıydı, hatta annem kapının önünde onlara bakarak şok geçirirken sevişme olayı son aşamada olduğundan kendini frenleyemeyen babam bir süre devam etmek zorunda kalmış.

Ayrıldılar. Annem yüzme havuzlu, iki katlı dubleks evi ve üvey oğlunu yani beni aldı, gidecek yerim yoktu çünkü, babamda çek defterini, şirketini ve valizini. Kızın tutucu ailesi ikisinin en azından bir süreliğine evlenmek zorunda olduğunu düşünüyordu, olayı bilen herkeste babamın küçük bir çocukla seks yapmaya çalışan bir sapık olduğu fikrindeydi, pedofoli yada neyse adını siz koyun.

Sonuç olarak annem aşıkları kendi yatağında sevişirken yakaladığında kız henüz ondokuz yaşındaydı; hiç bir yerde kabul görmüyorlardı. Annem kıçına tekmeyi bastı, kendi aileside, kızın aileside onları dışladılar, aşıklar defolup gitti, birlikte bir ev alıp oraya taşındılar ve üç ay sonra düğünlerine davet edildim. Söylemeye gerek yok lanet olası davetiyeyi yaktım, en son bir yerlerde beraber mutlu mesut yaşadıklarını biliyordum. O zaten benim için çoktan ölmüştü, baba olarak işe yaramazın tekiydi zaten ama yaşadığımız olay gösterdiki sikinin keyfine giden bir zamparadan başka bir şey değildi sevgili babam.

Ben ve cici anneme gelince babamla evlendiklerinde küçüktüm ben, bana elinden geldiği kadar anne sevgisi vermeye çalışmıştı, bende aynı şekilde severdim üvey annemi. Zampara babam sevgilisiyle çekip giderken öz oğlu olarak benim ne yapacağımı, ne olacağımı bile düşünmemişti. İkimiz baş başaydık üvey annemle, bizim evdeki durumu tarif etmek için depresyon kelimesi bile yetersizdi. Dersler kör topal, ite kaka okuduğum özel liseden zar zor mezun oldum, annem işine sarıldı, eski arkadaşlarını görmeyi bıraktı, her bir araya geldiklerinde boşanmış olduğunu ve aldatılmış bir kadın olduğunu hatırlatmak isteyen insanlardı hepsi de.

Spor yapmayı bıraktım, dahada kötüsü okul takımında çok iyi durumda olmama rağmen basketbolu. Zamanımın çoğunu odamda video oyunları oynayarak geçirdim, bir nevi dünyadan ve gerçeklerden saklandım, annemde çatır çatır her ay aldığı yüklü nafakaya rağmen uzun bir bunalım dönemini işiyle yatak odası arasında geçirdi. Aynı evde yaşayan iki ruh gibiydik ikimizde, üniversite hayallerim mezuniyet notlarımla, giriş sınavlarındaki puanlarla klozete atılıp sifon çekildi, liseden mezun olduğumda gerçekten bir halta yaramayan işe yaramazın teki hissediyordum kendimi. Mezuniyet Haziran ayının ilk haftasındaydı ve babam nereden haber aldıysa törene katıldı utanmadan, piç herife yüz vermedim, asla tek kelime etmedim, üstelik yirmilik hamile karısını yanında getirmekte beis bile görmemişti orospu çocuğu. Törenin yapıldığı salondan çıkıp gözümde yaşlarla eve döndüm, annemin çıkmasını bile bekleyemedim.

Sonradan öğrendim ki annem orada kalıp sosyal sorunları olan, ailesinde sorun yaşayan çocuklar, bağımlılıklar konusunda uzmanlaşmış biri olan rehber öğretmenimizle oturup uzun uzun konuşmuş. Anlaşılan annem son sınıfım boyunca yaşadığım korkunç 'düşüşümü' fark etmişti ve mezuniyet töreninde babamla yüzleşmemden sonra evimizi yeniden düzene sokma zamanının geldiğine karar vermişti. Mezuniyetten bir hafta sonra annem kapımı çaldığında odamda video oyunları oynuyordum.

-"İçeri gel…"

diye seslendim. Annem başını yarı açık kapıdan uzatıp sordu.

-"Canım… Bu öğleden sonra bir planın varmı?"
-"Hayır, sadece vakit geçiriyorum."

dedim, bunu söylerken gözlerimi ekrandan ayırmıyordum. Annem derin bir iç çekti ve tekrar konuşmadan önce bir an durakladı.

-"Tarık, mayonu giy ve benimle havuzda buluş..."

dedi otoriter bir tavırla...

-"Ne... Neden?"

Anlamamıştım.

-"Beni duydun…"

Annelerin o bıkkın sesiyle yanıtladı beni…

-"Ve senden istediğim şeyi yap. Şimdi lütfen havuz kenarında bekliyorum seni…"

Ben cevap vermeden kapıyı çekip gitti. İsteğini görmezden gelmeyi düşündüm önce ama sesinde bir şey vardı, oyunu kapattım ve soyunup mayomu altıma geçirdim sonra merdivenlerden indim. Mutfakta geçerken tezgahta annemi gördüm, sırtı bana dönüktü ve ben veranda kapısına giderken giydiği beyaz kısa havlu kumaş bornozun uzun bacaklarının üzerinde ne kadar güzel göründüğünü, ona çok yakıştığını düşündüm. Havuzun yanına iki şezlong ve arasına bir sehpa koymuştu annem, üzerinde birer havlu vardı. Şezlongun birine uzanıp cildimi sıcak yaz güneşinin yakıcı hissine bıraktım.

Annem verandanın sürgü kapısını kaydırdı ve bana doğru yürümeye başladı. Sesi duyunca başımı kaldırıp ona baktım, elinde iki buzlu çay bulunan iki koca bardağın bulunduğu küçük bir tepsi taşıyordu, bardakların yanındada pek iyi bilmiyorum ama mutfaktaki yemek pişirme için kullandığı bir zamanlayıcı... Ne gibi bir amacı olduğunu anlayamadım önce, Zamanlayıcı? Ona yardım etmek için kalkmadım. Bana doğru yürürken gözlerim uzun ve pırıl pırıl parlayan bacaklarına takıldı. Yüksek topuklu terlikleriyle attığı her adımda uyluk ve baldırlarının sımsıkı kaslarının dalgalandığını görebiliyordum, ne yapıyorsun pis sapık, o senin annen diye kendimi azarladım gözlerimi zorlukla o güzel bacaklardan ayırırken. Bakire olmasamda tam olarak bir Don Juan sayılmazdım, geçmişte bir kaç kızla birlikte olmuştum, dürüst olmak gerekirse bir arabanın arka koltuğunda yada okul köşesinde bir kızla öylesine takılmak, insanların iddia ettiği gibi hoş bir şey değildi benim için. Annem aramızdaki küçük sehpanın üzerine iki buzlu çayı koydu, sonra kendi şezlonguna oturdu.

-"Bak Tarık’çım"

dedi yumuşakça.

-"Bu geçen yıl ikimiz içinde, Şey biliyorsun, ikimiz içinde pek iyi geçmedi."

Gözlerindeki hüznü görebiliyordum.

-"Biliyorum annem, kesinlikle farkındayım…"

diye cevapladım.

-"Eh, okulun senin için bir savaş alanı biliyorum canım. Dürüst olmak gerekirse benim içinde bir mücadeleden başka bir şey değil günlük yaşam..."

İçini çekti.

-"Okuldaki rehber öğretmenle görüştüm. Sorunlarımızı biraz anlattım ona…”
-“Babamın yaptıklarınımı anlattın?”

Acı acı gülümsedim.

-“Tarık, Küçük bir aile terapisi bize iyi gelecek. Sorunlarımıza belki yardımcı olabileceğini düşünüyorum."

Sözlerini bitirince bana baktı beklentiyle…

-"Anne, yapmak istediğim son şey oturmak ve kişisel hayatım hakkında bir yabancıyla konuşmak, sırlarımı ona anlatmak… Ne olur unut bunu…"

dedim bıkkınlıkla. Annem gülümsemeye çalıştığına göre, bu ifadeyi normal karşılamıştı.

-"Ruhsal açıdan yaralı biri olarak aslında seni anlıyorum. Yabancı biriyle konuşmak kolay bir şey değil, hatta çok zor, bunun yerine sana bir teklifim var."

Uzanıp zamanlayıcıyı aldı ve düğmeyi hızla döndürdü.

-"Şu andan itibaren sonraki bir saat bizim Aile Terapisi olacak, konuşup içimizdekileri dökeceğiz, bu bir saatlik konuşmada sadece doğruluk ve dürüstlük olacak; ikimizde herhangi bir yargılama yapmayacağız, bu asla olmayacak. Olumlu yada olumsuz, sadece birbirimizi dinleyeceğiz."

Zamanlayıcıyı çalıştırdı ve şezlongun arkalığına dayanarak uzandı. Geriye doğru eğilirken havlu kumaş bornozunu çıkarıp kenara koymuştu, üzerinde sadece bikinisi vardı. İlk başta bunun bir tür şaka olması gerektiğini düşündüm, bunca zaman münzevi gibi yaşadıktan sonra açılmamızı istemek ama aramızda usulca tıklayan zamanlayıcı annemin bu konuda ölümcül ciddi olduğunu anlamamı sağladı.

-"Başlamamızı nasıl öneriyorsun peki? Nasıl ve nereden başlayalım?”

Derin bir nefes alarak havuza doğru baktı annem. Tanrım, o ikiz kürelerin nefes alıp verirken yükselip inmesini izlemek, parlak kırmızı bikini üstünün göğüslerinin güzelliklerini kapamada yetersiz kalması, her hangi bir tepki vermemek için bir erkeğin ceset olması gerekirdi ve ben ölmekten çok uzaktım.

-"Benim adım Deniz…"

dedi annem usulca...

-"Ben, kocası ondokuz yaşında bir orospu tarafından çalınan, kırk yaşında, boşanmış bir kadınım."

Kahretsin, Annem anlatmaya devam ederken yanında şok geçirerek oturdum, onu dinledim.

-"Kendimi işime gömdüm…"

Sesi yumuşak ama netti.

-"Üzüntümü, acılarımıda kendi içime gömdüm. Arkadaşlarımı, en az benim kadar acı çeken oğlumu görmezden geldim."

Sorunu kabullenişinde bir alaycılık, kendine karşı bir acımasızlık hissettim.

-"Ve her aynaya baktığımda gördüğüm bedenden nefret ediyorum."

Son sözlerindeyse yumuşak bir hıçkırık, bir çığlık vardı. Sustu, öylece kaldı, annemin sözleri bittiğinde şaşkındım, kelimenin tam anlamıyla kalbini açmış ve masanın üzerine dökmüştü. Düşünmek için sessizce oturdum, ona ne söyleyeceğimi düşünüyordum. Sadece kim olduğumu ve ne hissettiğimi söyleyecektim, o kadar, içimi çektim, havuza gözlerimi dikmiş vaziyette bu kez ben başladım.

-"Adım Tarık…"

Sesimi sakin tutmaya çalıştım.

-"Ben babamdan nefret eden ve annemi seven ondokuz yaşında bir erkeğim."

Annem oturduğu yerden beni saran şefkatli gözleriyle bakarak, sessizce dinliyordu beni.

-"Liseyi son sınıfımda zar zor bitirdim. Eski samimi arkadaşlarımı terk ettim, video oyunları oynayarak odamda inzivaya çekildim, saklandım. Sporda başarısız oldum çünkü her şeyden vaz geçtim. Sosyal becerilerim, ilişkilerim sıfır ve gerçekten dışarıdan göründüğü kadar umursamaz değilim."

Dürüstçe söylemiştim bunları. Göğsümden bir ağırlık kalkmış gibiydi, bana bakarak oturan anneme baktım.

-"Pekala, görüyorsunki ortak bir noktamız var…"

diye gülümsedi kısaca.

-"Görünüşe göre ikimizde eski hayatımızı geride bıraktık."

Sonraki kırk beş dakika boyunca ılık güneşin altında oturduk ve konuştuk. Gerçekten konuştum, ondokuz yıl içinde ilk kez, sadece ne hissettiğimi değil, ne düşündüğümüde söyledim. Annemde aynısını yaptı, acısını, öfkesini, bütün duygularını paylaştı, aynı zamanda şaşırtıcı ve heyecan vericiydi, özelliklede ne kadar ortak yönlerimiz olduğunu, aynı hisleri paylaştığımızı, benzer düşüncelerimiz olduğunu fark ettiğimizde. İkimizde eski hayatlarımızı terk etmiştik ama yeni hayatlarımız için hiç bir hedefimiz, beklentimiz yoktu, ikimizde babamdan derin bir nefret duyuyorduk ve özellikle ondokuz yaşındaki orospulardan nefret ediyorduk.

-“Her yaşıtım kız gördüğümde babam geliyor aklıma… Kızlardan nefret ediyorum hatta…”
-"Ama bir tanem, eğer kendi yaşındaki kızlarından hoşlanmıyorsan… Çünkü onlar sana babanı ve orospusunu hatırlatıyorlar, kendi yaşıtın bir kızla nasıl çıkacaksın oğlum? Biyolojik olarak yetişmiş bir erkek olarak senin bunu yaşaman gerekir. Aşkı, Cinselliği…"
-"Emin değilim…"

diyerek ona baktım.

-"Belki yaş grubumu değiştireceğim, otuz yaşın altında hiç bir dişiyle ilgilenmeyeceğim."

Annem döndü ve bana baktı, gülümseyerek,

-"Bunu yapmazsın…"

diyerek gülümsedi.

-"Senden daha yaşlı kadınlarmı? Gerçekten böylemi düşünüyorsun?"
-"Valla, yaşlı kadınların daha iyi sevgili olduklarını iddia ediyorlar."

Fikrimi savunma derdine düşmüştüm.

-"Hiç bir fikrin yok bu konuda Tarık…"

dedi annem kısık bir sesle...

-“Hiç bir tecrüben yok.”

O anda zamanlayıcının tık sesi duyuldu. Seansın bitmesinden nefret ettim devam etmek istedim ama annem kararlıydı. Şezlongundan kalktı ve boş çay bardağı, havlu ve zamanlayıcısını topladı.

-"Benim hoşuma gitti bu seans olayı… Sen ne diyorsun? Devam edelimmi?"

diye sordu bana.

-"Bencede iyi olur sanırım…"

dedim anneme.

-"Hatta haftada iki seans yapalım."
-"Kabul ediyorum"

diyen annem onaylayarak başını salladı.

-"Çarşamba günü saat 16'da diyelimmi?"
-"Kulağa çok iyi gibi geliyor Deniz…"

İlk adını kullandığımda biraz şaşıran annem bana baktı. Sonra bir gülümseme yüzüne yayıldı.

-"Teşekkürler Tarık…"

dedi annem usulca, beni yanağından öpmek için eğildi. Yumuşak bir şekilde öpüşürken göğüslerini kolumun üzerine bastırdığını hissedebiliyordum. Bikini üstü kapalı diyebileceğim bir modeldi aslında ama vücudumdaki her hormon ateşe verildi sanki. Eve doğru yürümesini izledim, gözlerim her adımda sallanan o harika kıçına kilitlendi, ona bakarken bu kadın tecrübeli bir panter, yabancı bir erkek olsaydım pek evcilleştirmeye çalışmayı düşünmezdim diye düşündüm. Bunları düşündükçe aletime hücum eden kan dalgalarını, damarlarımdaki karıncalanmayı hissettim birden, taşaklarımın şiştiğini hissediyordum ve her an gittikçe büyüyen cinsel açlık duygusundan bir türlü kendimi kurtaramadım. Tanrım, sıkı bir otuzbir çekmem, torbalarımda basınç yapmaya başlayan spermleri atmam gerekiyordu.
Published by afuygun
1 year ago
Comments
Please or to post comments