Utanç Veren İlişki - 1 - Alıntı

Almanya’ya göç etme sebeplerimin başında her ne kadar maddi olanakların Almanya’da daha iyi olması yer alsa da insan gibi yaşayabilmek ve insanlarla yaşamak önceliklerim arasındaydı. Ağır ve uzun süreli çalışmalardan dolayı kendime ayıracak zaman kalmıyor, kendimle hesaplaşamıyordum. Hayat yoğun, yorucu ve karmaşa içinde akıp gidiyordu.

İşim gereği bir şantiyeyi bitirdiğimizde başka bir firma ile anlaşıyor, yeni bir şantiyede iş başı yapıyordum. Sektörde büyük ölçekli şantiyelerde çalışabilen ekipler genel olarak belli başlı kimselerden oluşur, bir şantiyede olmasa bir sonrakinde mutlaka aynı kişilerle karşılaşırdık. Dış cephe giydirme işi yapan Hasan usta da sık sık denk geldiğim kişilerden biriydi, işini iyi yapan ama kendince sorunları olan bir arkadaşımızdı, baba evinde bitmek bilmeyen sorunlardan bunalıp evden ayrılmış, çalışmaya başlamış, kendi başına evlenmiş ve hayat kurmuştu, evlendiği kişiyi üyesi olduğu cemaat bulmuş, birbirlerini pek tanımadan cemaatin teklifini körü körüne kabul etmişlerdi.

Hasan usta ailesi ile hemen hemen hiç görüşmezdi, tek akrabalık bağı eşinin ailesiydi, onlar da varlıklı bir aile olmalarından dolayı kimi kimsesi olmayan Hasan ustayı pek tasvip etmiyorlardı ama kızları cemaatin aklına uyup evlendiği için mecburen kabullenmişlerdi. Hasan usta yaptığı işte çalışan kişilerle pek geçinemez, kimse onun huysuzluğuna katlanmak istemezdi, Hasan usta da genelde mühendislerle arkadaş olmaya çalışırdı, arada bir gelir konuşur sohbet ederdik.

Bir kaç şantiyede birlikte çalışınca artık iyiden iyiye samimi olmuştuk. Bana açılıyor kimseyle dertleşmediği yılların acısını çıkarır gibi bütün sorunlarını paylaşıyordu, ben yapım gereği karşımdaki insanın anlattıklarına değer veren, aklımın kestiği konularda da tavsiye verip yol göstermeyi seven bir insanım. Günler bu şekilde geçerken Hasan usta artık her türlü aile içi konusunu anlatır olmuştu, evinde bir gün bile huzur bulamadığından dert yanıyordu, eşinden sonra çocukları ile de sorunlar yaşıyordu.

Zaman bu şekilde akıp giderken Hasan yine yanıma gelip dert yanmaya başladı,

-“hayatta her şeyle baş ettim ama eşimle baş edemiyorum”

diyordu. Eşinin her fırsatta ‘Seninle cemaat yüzünden evlendim, gençliğimi, güzelliğimi, ailemin zenginliğini sana feda ettim, sen ise bunun karşılığında hiç bir şey yapmadın’ dediğini anlatıyordu, ben de Hasan ustaya tavsiye olarak yaşadıklarının aslında insanlarla geçimsiz ve huysuz davranışlar sergilemesinin bir sonucu olduğunu açık açık anlattım.

-“Evde de böyle huysuzluk yapıyorsan sorunlarının kaynağı bu olabilir”

dedim. Hasan usta söylediklerimden incinmişti ve bunları kabullenmek istemiyordu. Bir pazar günü evde dinlenirken telefonum çaldı, arayan Hasan ustaydı. Eşi ile yine tartışmışlar ve eşi ailesini çağırmış, Hasan usta da tek başına kalmış ve tartışmanın orta yerinde beni aramıştı. Telefonu hoparlöre vermiş kendi yaptıklarını ve ona yapılanları anlatıyor kimsenin ona hak vermemesinden dert yanıyordu, eşinin abisinin arkadan sesi geliyordu. Anlaşılan her kes birlik olup boşanmanın temelini atmak için Hasan’ı sıkıştırıyorlar, Hasan’da yuvasını yıkmamak için benden destek bekliyordu.

Hazırlanıp evine gittim. Hasan ustanın evine ilk defa gidiyordum, arada bir servise bindiğim zamanlardan evinin yerini biliyordum ama daha önce hiç içeri girmemiştim. Eşinin annesi abisi ve ablası evdeydi, çocuklar korkudan bir odada sessizce bekliyorlardı. Eşinin abisi ile baş başa konuşmanın daha iyi olacağını söyleyip balkona çıktık, Hasan’ın aslında iyi bir aile babası olduğunu ama huysuzluğunun her şeyi bozduğunu konuştuk, yıllar sonra bunları ayırmanın çocuklar için çok zor olacağını paylaştık, bir süre ayrı kalmalarının ortamı sakinleştireceği konusunda hem fikir olduk, boşanma konusunu da ortam sakinleştikten sonra eşlerin karar vermesinin daha doğru olduğu konusunda anlaştıktan sonra içeri geçip ailenin geri kalanı ile konuyu paylaştık. Hasan’ın kaynanası başı kapalı, baldızı ise başı açıktı, eşini ise içeri geçtikten sonra çay getirdiğinde gördüm, ailenin diğer üyelerinin aksine kara çarşaflıydı, zaten çayları da kapıdan Hasan’a verip geri çıkmıştı.

Hasan’ın kalması için şantiyede bir konteyner ayarladım. Yirmi gün burada kaldı, ara ara geliyor ayrı kalmalarının ilişkilerine iyi geldiğini, işleri yoluna koyduğunu anlatıyor, teşekkür ediyordu. Hasan bir gün yanıma gelip çocuklarını çok özlediğini ve eve gideceğini söyleyip konteynerin anahtarını uzattı, acele ile servise yetişmek istiyordu ama servis hareket etmişti bile, Hasan’ı alıp evine götürdüm. Çocukları ve eşi binanın bahçesinde Hasan’ı bekliyorlardı, çocukları ile hasretle kucaklaşıp evlerine gittiler, Hasan’ın eşinin sadece gözleri görünüyordu, Gözlerine sürme çekmiş belli ki eşinin gelmesi için hazırlık yapmıştı.

Günler günleri kovalıyor Hasan’ın inişli çıkışlı aile sorunları bir başlayıp bir bitiyordu, Hasan'ı sürekli dinlemek artık işkence gibi olmuştu ama o sıkılmadan anlatmaya devam ediyordu, aslında sorunun eşinin ailesi olduğunu düşünmeye başlamıştı, şimdi de evini alıp başka bir şehire taşınmak istiyordu. Önce gidip işini ayarlayacak sonra da gelip evini götürecekti, dediğini de yaptı, başka şehirde iş bulup gitti, on gün sonra beni arayıp evi taşımak için bir nakliye şirketi bulduğunu, nakliyeci ile anlaşmak için nakliyecinin evde eşyalara bakmak istediğini söyledi, eşi evde yalnız olduğundan nakliyeciye eşlik etmemi rica etti. Nakliyeciyi alıp evine götürdüm, eşi mutfakta bekliyor ben de adama odaları gezdiriyordum, adam Hasan’ı arayıp fiyat verdi, normalden oldukça pahalı bir fiyattı. Nakliyeci ile Hasan anlaşamadılar, adamı alıp evden çıktım.

Hasan bir kaç gün sonra yine bir nakliyeci bulmuş evine götürmemi istiyordu, elimde işler olduğunu ve ancak öğleden sonra götürebileceğimi söyledim. Öğleden sonra nakliyeci ile buluşup Hasan’ın evine gittik, eşi yine mutfakta ben yine adama odaları gezdiriyordum, telefonda Hasan ile pazarlığa başladılar, nakliyeci salonda oturmuş elinde kâğıt kalem hesap yapa yapa konuşuyordu. Kamyon, paketleme, indir-bindir, lift, eşyaların gideceği şehirde yeniden yukarı çekme vs. sıkı sıkı pazarlık ediyorlardı, o sıra eşinin bana seslendiğini duydum, salondan çıkıp mutfağa gittiğimde

-“Çayları alır mısınız rica etsem? Ben içeri gelmek istemedim.”

dedi. Masanın üstünde hazırladığı tepsiye yöneldim. Kara çarşafının altında sadece sürmeli kara güzel gözleri görünüyordu, gözlerine bakınca onun da bana baktığını fark ettim.

-“Bu daha ne kadar devam edecek? Bir ev taşıma olayını bile bu kadar büyüten bir adamla yabancı bir memlekette ne yaparım bilmiyorum.”

dedi. Sadece iki kere olduğunu ve bunun normal olduğunu, biraz sabırlı olması gerektiğini söyledim, daha önce abisinin de üç kere nakliyeci getirdiği söyledi, anlaşılan Hasan eşinin abisi ile de eve nakliyeci göndermiş ve haklı olarak kadın bunalmıştı. Çayları alıp mutfaktan salona geçtim, nakliyeci hala telefonda pazarlık ediyordu, yine beklediğimiz gibi anlaşamadılar, adamı alıp evden çıkacakken nakliyeci

-“Abi sen zahmet etme, az ilerde bir işim var oraya geçeceğim. Senin bir günahın yok ama bu dangalak ev falan taşıyamaz, işin üçte birinin parasını veriyor şerefsiz”
-“Adamın eşi evde birader, nasıl konuşuyorsun sen?”

diye çıkışınca,

-“Kusura bakma abi o kadar yol geldik tutamadım kendimi…”

deyip kapıyı çekip çıktı evden. Adam son derece haklıydı aslında ama kadının yanımızda olmasına rağmen davranış tarzına fitil olmuştum, sinirden elim ayağım titriyordu, hani konuyu biraz uzatsa neredeyse birbirimize girecektik. Kapıyı arkasından sinirle kapatıp yatışmak için ellerimi kapıya dayayıp biraz öylece ayakta kalakaldım, derin soluklar alıp vererek sakinleşmeye çalışıyordum ki birden yanı başımdan onun ipeksi, sokulgan, yumuşacık sesini duydum,

-“Kusura bakmayın lütfen, sizi de sıkıntıya soktuk. Buyurun, içeri geçip oturun, sakinleşin biraz…”

Ne yalan söyleyeyim kulaklarımda o sesi duymak bir anda hamur gibi yapmış, adeta içimi eritmişti. Mutfaktaki sandalyeye oturdum, önüme bir bardak su bıraktı,

-“Çay içer misiniz?”

diye sordu.

-“Zahmet olmazsa bir bardak alırım.”

dedim. Dolaptan iki ince belli bardak çıkarıp doldurdu, sonra da geçip karşımda oturdu, çayını sakince karıştırırken,

-“Hasan zaten her konuda böyle yapıyor. Onu tek savunan sizsiniz ama sizin de onun gerçek yüzünü görmeniz gerekiyor, her zaman kendisine güvenen insanları rezil ediyor, market alışverişi gibi basit bir olayda bile sorun yaşarken ev taşımak onun için savaş sebebi gibi…”
-“Hasan’ın durumunu biliyorum, haklısınız ama kalbi temiz bir insan, herkesin kendini kandırmaya çalıştığını düşünüyor sadece…”
-“Şantiyede bile sadece sizinle yakınlığı olduğunu defalarca anlattı. Madem biliyorsunuz, neden hala onun arkasındasınız anlamıyorum.”
-“Arkasında değilim sadece yalnız başına kalmasını istemiyorum.”

Cebimden sigara çıkarıp oturduğum sandalyeden ona doğru uzattım, peçesinin altında sinirden yuvalarından çıkacak gibiydi kömür karası sürmeli gözleri, uzanıp sigarayı aldı, peçesini çenesinin altına kaydırıp sigarayı etli dolgun dudaklarının arasına yerleştirdi.

İlk defa yüzünü görüyordum, kara çarşafın gizeminden mi bilmiyorum çok güzel bir kadındı, Hasan ustaya çemkirmesinde haklıydı, bu güzelliği heba etmişti, on numara fazlaydı kocasına. Sigarasını yakmak için ayağa kalkıp yaklaştım, bu arada bacak bacak üstüne attı ve kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başladı. Siyah çarşafının eteğinin bittiği yerden file çorap içindeki bembeyaz ayağı görünüyordu, kırmızı ojeli kumru gibi minik ayakları da içimdeki şehveti ayrıca kamçılıyordu, ona benzer kadınların rol aldığı porno filmler şimşek gibi zihnimde resmi geçit yaptı bir anda, güneş görmemiş bembeyaz tenli ve alabildiğine sekse susamış örtülü peçeli kadınların erkeklerle çığlıklar atarak sevişme sahneleri geldi gözümün önüne. Kapalıydı, çarşaflıydı evet ama ayaklarına giydiği file çoraplar... Ah, beni en çok tahrik eden şeyi, file çoraplı ayaklarını görmek bir anda kimyamı değiştiriverdi, dışarıdan çok soğuk, sönmüş bir volkan gibi görünen bu güzel kadının içinde kaynayan lavları işaret ediyordu bana bu görüntü… Hem kendini, hem dokunanı yakacak bir volkandı bu kadın…
Published by afuygun
1 year ago
Comments
Please or to post comments