Hayatın izinde 36 - Final
Taş çatlasın iki saatlik uykunun sonunda alarm ile kalkarak ve gidip Esma ablayı da uyandırarak hazırlandım. Birlikte yine yorgun ve argın bir şekilde iş yerini bulmuştuk, yoğun bir gün olacaktı, öyle ki şirkete girdiğim ilk anda toplantı masasında yerimi aldım, bu yüzden telefonumu günün başında sessize almıştım, toplantı odasından çıkmadan öğlene gelmişti neredeyse, sunumlar bitmeye yakınken bir anda Esma abla içeri daldı;
-Telefonun nerede senin?
Bir hayli panik halindeymiş gibiydi
-Sessizdeydi ne oldu?
-Ezgi bayılmış hastaneye kaldırmışlar
Sanki üstümden soğuk sular dökülmüştü, hızlıca oradan fırlayarak çıktık ve Esma abla ile beraber soluğu hastanede aldık. Ezgi’yi özel bir odaya almışlar, başında da İrem ve teyzem vardı, Ezgi ise uyanık ve kendindeydi, biz vardıktan kısa bir süre sonra doktor geldi;
-Evet, ne olmuş doktor bey neden bayılmışım?
Ben araya girdim ve
-Ciddi bir hastalık değil, değil mi?
Doktor
-Biz nedeni bulduk ve durumun ciddiyeti bir hayli yüksek
-Korkmalı mıyız?
-Kesinlikle!
yüzüne bir sırıtma ifadesi gelerek
-8 haftalık hamilesiniz Ezgi hanım, bayılmanız bundan!
Herkesin sevinç çığlıkları ile Ezgi’ye sarıldığı o an ben şaşkınlıktan dilimi yutmuş bir vaziyette odadaki koltuğa oturmuş ve düşüncelere dalmıştım. Kafamda tek bir soru dönüyordu, benden baba olur mu? Evet, sadece bu soru neden mi? Kendi babamı hatırlamıyorum, ikinci baba figürüm Mert bey ailesini terk etti, eniştem kumarbaz oldu, ikinci eniştem sapık, açıkçası tanıdığım tüm babalar işe yaramaz insanlardı, bende mi öyle olacaktım… Olmayacağım! Kesinlikle olmayacağım, bak İrem’e annesi babası çalışırken ona ben baktım, maşallahı var, benim evladımda böyle olacak!
Birinin Gürkan diye seslenmesiyle irkildim, karşımda sulu göz 4 tane kadın vardı ve benden bir tepki bekliyorlardı, o esnada fark ettim bende ağlıyormuşum, onlara dönüp kollarımı açtım ve
-ben yaptım!
diyerek, herkesi güldürerek Ezgi hariç herkese sarıldım, ardından Ezgi’nin yanına gidip alnına öpücük kondurup sıkı sıkı sarıldım ve bir anda ayağa kalkarak
-böyle olmaz!
diye bağırarak herkesi korkuttum, onları eve gönderip kendimi bizim kızların sık sık gittiği kuyumcuda buldum. Orada zaten var olan ölçülerden Ezgi’ye en uygun olanından bir tek taş yüzük aldım, diğerlerini de unutmadım, Ezgi dâhil herkese aynı kolyeden ve kendime de kolyenin bileklik versiyonunu alarak eve geçtim, önce aldığım kolyeleri herkese takarak sonsuza kadar bir aile olacağımızı ve en sonuna kadar beraber olacağımızı dillendirip herkesi duygulandırdım, ardından olduğum yerde diz çökerek yüzüğü çıkartıp Ezgi’ye evlenme teklifi ettim, reddetti…
Şaka yaptım, tabii ki kabul etti, evde bi panayır havası ile ufak tefek danslar ile günü kapattık. Ezgi koca bir karınla düğüne katılmak istemiyordu, o yüzden süreci hızlandırarak düğünü bir an evvel yapmaya karar verdi, Ezgi’nin istediği ancak dillendiremediği bir şey vardı o da annesi, annesinin de düğününe katılmasını istiyordu, haklıydı da ancak kendisi annesiyle konuşmadığı için arayamıyordu, bu yüzden inisiyatifi ele alarak Selvi Hanımı aradım ve düğüne çağırdım, kızlarının aklından bile geçmese de benim aklımda Mert beyde vardı, onunla iletişime geçmek için bir hayli uğraştım ve başardım. Telefonla konuşurken öğrendim ki bağımsız gezmesi sadece 1 yıl kadar sürmüş ondan sonra ise bir cesaretle soluğu Candan’ın yanında almış, bir şeyler yaşanmış ve onunla orada evlenip bir hayat kurmuşlar. İkisi adına da çok mutlu olmuştum, bizim tarafta olanları anlatıp kızıyla evlenmek için izin istedim, memnun olduğunu dile getirip torun haberi ile havaya uçtu…
Ee zaman hızlı akıyordu, düğünümüzü kısa sürede hazır etmiş ve evlenmiş, ardından Ezgi doğum yapmış, Oğuzhan adında bir oğlumuz olmuştu. Esma abla ve İrem arasında benim istemediğim ancak engelde olmadığım bir aşk oluştu, zaman zaman yine bizlerle grup aktivitelerine katılsalar da aralarına başka kimseyi almadılar, bu duruma en çok üzülen Aylin olmuş, teyzem kendini torununa adamıştı, bazen kıskanıyordum veleti, Ezgi ile bense belki de yeni başlamış olan bu hikâye de beraberliğimizi sürdürecektik…
Doğumdan 18 yıl sonra, Oğuzhan 18 yaşında, Esma abla çalışma odasına aniden girerek
-Gürkan Bir sorunumuz var!
-Ne oldu abla?
-Dün gece Oğuzhan’ı komşunun penceresine tırmanırken gördüm!
-HAS-SİK-TİR!!!
-Telefonun nerede senin?
Bir hayli panik halindeymiş gibiydi
-Sessizdeydi ne oldu?
-Ezgi bayılmış hastaneye kaldırmışlar
Sanki üstümden soğuk sular dökülmüştü, hızlıca oradan fırlayarak çıktık ve Esma abla ile beraber soluğu hastanede aldık. Ezgi’yi özel bir odaya almışlar, başında da İrem ve teyzem vardı, Ezgi ise uyanık ve kendindeydi, biz vardıktan kısa bir süre sonra doktor geldi;
-Evet, ne olmuş doktor bey neden bayılmışım?
Ben araya girdim ve
-Ciddi bir hastalık değil, değil mi?
Doktor
-Biz nedeni bulduk ve durumun ciddiyeti bir hayli yüksek
-Korkmalı mıyız?
-Kesinlikle!
yüzüne bir sırıtma ifadesi gelerek
-8 haftalık hamilesiniz Ezgi hanım, bayılmanız bundan!
Herkesin sevinç çığlıkları ile Ezgi’ye sarıldığı o an ben şaşkınlıktan dilimi yutmuş bir vaziyette odadaki koltuğa oturmuş ve düşüncelere dalmıştım. Kafamda tek bir soru dönüyordu, benden baba olur mu? Evet, sadece bu soru neden mi? Kendi babamı hatırlamıyorum, ikinci baba figürüm Mert bey ailesini terk etti, eniştem kumarbaz oldu, ikinci eniştem sapık, açıkçası tanıdığım tüm babalar işe yaramaz insanlardı, bende mi öyle olacaktım… Olmayacağım! Kesinlikle olmayacağım, bak İrem’e annesi babası çalışırken ona ben baktım, maşallahı var, benim evladımda böyle olacak!
Birinin Gürkan diye seslenmesiyle irkildim, karşımda sulu göz 4 tane kadın vardı ve benden bir tepki bekliyorlardı, o esnada fark ettim bende ağlıyormuşum, onlara dönüp kollarımı açtım ve
-ben yaptım!
diyerek, herkesi güldürerek Ezgi hariç herkese sarıldım, ardından Ezgi’nin yanına gidip alnına öpücük kondurup sıkı sıkı sarıldım ve bir anda ayağa kalkarak
-böyle olmaz!
diye bağırarak herkesi korkuttum, onları eve gönderip kendimi bizim kızların sık sık gittiği kuyumcuda buldum. Orada zaten var olan ölçülerden Ezgi’ye en uygun olanından bir tek taş yüzük aldım, diğerlerini de unutmadım, Ezgi dâhil herkese aynı kolyeden ve kendime de kolyenin bileklik versiyonunu alarak eve geçtim, önce aldığım kolyeleri herkese takarak sonsuza kadar bir aile olacağımızı ve en sonuna kadar beraber olacağımızı dillendirip herkesi duygulandırdım, ardından olduğum yerde diz çökerek yüzüğü çıkartıp Ezgi’ye evlenme teklifi ettim, reddetti…
Şaka yaptım, tabii ki kabul etti, evde bi panayır havası ile ufak tefek danslar ile günü kapattık. Ezgi koca bir karınla düğüne katılmak istemiyordu, o yüzden süreci hızlandırarak düğünü bir an evvel yapmaya karar verdi, Ezgi’nin istediği ancak dillendiremediği bir şey vardı o da annesi, annesinin de düğününe katılmasını istiyordu, haklıydı da ancak kendisi annesiyle konuşmadığı için arayamıyordu, bu yüzden inisiyatifi ele alarak Selvi Hanımı aradım ve düğüne çağırdım, kızlarının aklından bile geçmese de benim aklımda Mert beyde vardı, onunla iletişime geçmek için bir hayli uğraştım ve başardım. Telefonla konuşurken öğrendim ki bağımsız gezmesi sadece 1 yıl kadar sürmüş ondan sonra ise bir cesaretle soluğu Candan’ın yanında almış, bir şeyler yaşanmış ve onunla orada evlenip bir hayat kurmuşlar. İkisi adına da çok mutlu olmuştum, bizim tarafta olanları anlatıp kızıyla evlenmek için izin istedim, memnun olduğunu dile getirip torun haberi ile havaya uçtu…
Ee zaman hızlı akıyordu, düğünümüzü kısa sürede hazır etmiş ve evlenmiş, ardından Ezgi doğum yapmış, Oğuzhan adında bir oğlumuz olmuştu. Esma abla ve İrem arasında benim istemediğim ancak engelde olmadığım bir aşk oluştu, zaman zaman yine bizlerle grup aktivitelerine katılsalar da aralarına başka kimseyi almadılar, bu duruma en çok üzülen Aylin olmuş, teyzem kendini torununa adamıştı, bazen kıskanıyordum veleti, Ezgi ile bense belki de yeni başlamış olan bu hikâye de beraberliğimizi sürdürecektik…
Doğumdan 18 yıl sonra, Oğuzhan 18 yaşında, Esma abla çalışma odasına aniden girerek
-Gürkan Bir sorunumuz var!
-Ne oldu abla?
-Dün gece Oğuzhan’ı komşunun penceresine tırmanırken gördüm!
-HAS-SİK-TİR!!!
1 year ago